ÖZ-ŞEFKAT NEDİR?
Günümüzde bireylerin karşı karşıya kaldığı zorluklar, stres faktörleri, yaşanan afetler ve hayatın belirsizlikleri insan sağlığını zihinsel, bedensel ve ruhsal sağlığı derinden etkilemektedir. Bu nedenle bireylerin, yaşadıkları olumsuz durumlar karşısında kendi iç dünyalarıyla sağlıklı bir ilişki kurabilmesi büyük önem taşır. Bu noktada öz–şefkat kavramı ortaya çıkmaktadır.
Öz–şefkat, bireyin hataları, yetersizlikleri ya da olumsuz deneyimleri karşısında kendisine nazik, anlayışlı ve destekleyici bir tutum sergilemesi olarak tanımlanmaktadır (Neff, 2003).
Neff tarafından geliştirilen bu kavram, bireyin kötü hissettiği anlarda kendisini sert biçimde eleştirip yargılaması yerine, bu durumun insan olmanın doğal bir parçası olduğunu kabul ederek, kendisine tıpkı yakın bir dostuna davranır gibi şefkatle yaklaşmasını ifade eder. Neff’e (2003) göre öz–şefkat üç temel bileşenden oluşur:
Yapılan araştırmalar, öz–şefkat düzeyi yüksek bireylerin stresle daha başarılı başa çıktığını, olumsuz yaşam olayları sonrası toparlanma süreçlerinin daha hızlı olduğunu ve genel psikolojik iyilik hallerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır (Neff & Germer, 2013).
Örneğin; bir ebeveyn, iş yerinde önemli bir projede hata yaptığında ya da istediği performansı gösteremediğinde, bu durumu kişisel bir başarısızlık olarak görebilir. “Yine beceremedim, hiçbir işe yaramıyorum” ya da “Ben iyi bir çalışan değilim” gibi olumsuz ve yargılayıcı iç konuşmalar içine girebilir. Bu tarz düşünceler sadece iş yaşamını değil, eve taşınan kaygılar yoluyla aile ortamını ve ebeveyn-çocuk ilişkisini de olumsuz etkileyebilir.
Ancak, kişi bu hatayı insan olmanın doğal bir parçası olarak kabul edip, “Ben elimden geleni yaptım. Hatalar bazen olabilir ve bu da gelişimin bir parçasıdır” şeklinde öz–şefkatli bir bakış açısı geliştirdiğinde, yaşadığı hayal kırıklığı ve suçluluk duygusu hafifler.
Bu yaklaşım sadece ebeveynin ruh sağlığını korumakla kalmaz, aynı zamanda çocuğuna da hata yapmanın doğal olduğu, önemli olanın hatalardan ders çıkarabilmek ve yeniden denemek olduğu mesajını verir. Böylelikle çocuk da ebeveyninin bu tutumunu model alarak kendi hatalarıyla daha sağlıklı başa çıkmayı öğrenir.
Yaşanan olumsuz olaylar karşısında bir örnek daha ele alalım. Bir ebeveyn, afet sonrasında yaşadığı korku, çaresizlik ve endişe karşısında, “Bu kadar korkmamalıyım”, “Çocuklarımın yanında güçlü olmalıyım”, “Ben iyi bir anne/baba değilim, panik yaptım” gibi kendini yargılayan düşüncelere kapılabilir.
Böyle durumlarda kişi, yaşadığı duyguları bastırmaya çalıştıkça stres düzeyi daha da artabilir ve bu durum hem kişinin kendi ruh sağlığını hem de çocuğunun duygusal güvenliğini olumsuz etkileyebilir.
Oysa öz–şefkatli bir bakış açısıyla ebeveynin, “Bu çok zor bir deneyimdi, herkes bu süreçte korku, panik, çaresizlik hissedebilir. Ben de insanım ve bu duyguları hissetmem normal”diyebilmesi, kendi duygusal yükünü hafifletir. Bu yaklaşım, ebeveynin daha dengeli kalmasına ve çocuğuna da bu zor zamanlarda yanında olduğuna dair güven vermesine yardımcı olur.
Ayrıca, afet sonrasında çocuğun yaşadığı korku, kaygı ve sorular karşısında, ebeveynin önce kendi duygularını fark edip kabul etmesi, sonra çocuğuna da “Ben de çok korktum ama şimdi güvendeyiz. Böyle duygular yaşamak normaldir” diyerek destekleyici bir tutum sergilemesi, çocuğun psikolojik sağlamlığını güçlendirir.
Araştırmalar, afet gibi travmatik olaylarda ebeveynin psikolojik dayanıklılığı yüksek olduğunda, çocukların da daha sağlıklı başa çıkma becerileri geliştirdiğini ortaya koymuştur (Bonanno et al., 2010).
ÖZ-ŞEFKATTEN PSİKOLOJİK SAĞLAMLIĞA
Modern hayatın getirdiği yoğun tempo, belirsizlikler ve yaşam zorlukları, sadece bireylerin değil, ailelerin ve çocukların da psikolojik sağlığını etkilemektedir. Bireyin yaşadığı her türlü stres, kaygı ve olumsuz duygu, ailesi ve yakın çevresiyle olan ilişkilerini de belirleyici rol oynar. Bu nedenle öz–şefkat, psikolojik sağlığı ve dayanıklılığı destekleyen temel bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Öz–şefkatli bireyler, zorlayıcı durumlarda kendilerini suçlamak yerine, durumu kabullenip yeni başa çıkma stratejileri geliştirme konusunda daha esnek davranır. Bu durum, psikolojik sağlamlık kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Psikolojik sağlamlık, bireyin zorluklar, travmalarve stres verici durumlar karşısında uyum sağlayabilmesi, toparlanabilmesi ve hatta bu süreçlerden gücünü artırarak çıkabilmesi becerisidir (Masten, 2001).
Araştırmalar, ebeveynlerin psikolojik sağlamlığının çocukların duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimi üzerinde çok yönlü etkileri olduğunu göstermiştir (Gavidia-Payne et al., 2015). Psikolojik sağlamlığı yüksek ebeveynler, stresli ve belirsiz durumlarda daha sağlıklı kararlar alabilmekte, çocuklarına güven veren bir ortam sunabilmekte ve duygusal destek sağlayabilmektedir.
Ebeveynlerin psikolojik sağlamlığı, aynı zamanda çocuklara stresle başa çıkma modelleri sunması açısından da önemlidir. Çocuklar, sorunlar karşısında ebeveynlerinin tepkilerini gözlemleyerek kendi başa çıkma becerilerini geliştirir. Dolayısıyla ebeveynlerin öz–şefkat ve psikolojik sağlamlık düzeylerinin yüksek olması, sadece kendi ruhsal sağlıklarını değil, aynı zamanda çocukların ruhsal ve duygusal gelişimlerini de desteklemektedir.
Psikolojik Sağlamlığı Geliştirmek İçin Neler Yapılabilir?
Psikolojik sağlamlık, bir süreçtir ve zamanla geliştirilebilir. Zorluklarla karşılaştığınızda, kendinizi destekleyerek, olumlu bir bakış açısı geliştirerek, esnek ve uyumlu kalmaya çalışarak bu dayanıklılığı güçlendirebilirsiniz. Güçlü bir içsel kaynak oluşturmak, sadece kişisel yaşamda değil, çevremizdeki insanlara da olumlu etkiler yapar.
KAYNAKÇA